Giriş
Yassı hücreli karsinom (YHK), keratinositlerin anormal proliferasyonu ile karakterize, malign bir neoplazmdır. Dünyada en sık görülen ikinci malignitedir (1). Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından hücre kökenlerine göre sınıflandırılmıştır (2). Etiyolojisinde en çok güneş ışınlarına aşırı maruziyet, ultraviyole B vardır ve bunlar DNA hasarı yapmaktadır (3). YHK, derinin ve skuamöz epitelin bulunduğu herhangi bir bölgeden gelişebilir. YHK’da histolojik tanı, stromal desmoplazi, atipik skuamöz hücrelerin varlığı ve tümör kümeleri ile stroma arasında keskin bir sınırın izlenmemesi gibi bulgular ile konulur (1). Keratoakantom (KA) sıklığı kesin olarak bilinmemektedir. Hemen hemen tüm KA’lar deride kıl folikülleri içeren vücut bölgelerinden gelişirken, mukozal yüzeylerde de tariflenmiştir (4). Etiyolojide ultraviyole ışınlarının etkisi oldukça iyi bilinmektedir. Klinik olarak hızlı büyür ve duraklar. Sonrasında da kısmen veya tamamen geriler (5). Genellikle KA olguları histopatolojik olarak, iyi diferansiye, ekzofitik şekilde gelişen YHK benzemektedir (4). KA’nın YHK’dan histolojik zeminde ayırımı uzun zamandır tartışılmaktadır (6). Bazı yazarlar KA’yı YHK’nın bir varyantı olarak kabul ediyorken, bazıları ise KA’nın YHK’ya progrese olduğunu iddia etmektedirler (7). KA ve YHK olgularında sitolojik özellikler birçok olguda büyük benzerlikler gösterseler de tümörün yapısal özelliklerine göre YHK ve KA ayırımı sağlanır (8). Ancak iyi bir biyopsi örneğinde bile yeterli sensitivite veya spesifite gösteren histolojik özelliklerin bulunmayış sebebiyle KA olgularının YHK olgularından ayırt edilebilmeleri bazen histolojik olarak da mümkün olmamaktadır. Bundan dolayı uzun yıllar boyunca KA’lar ile YHK’ların ayırıcı tanısı için çeşitli belirteçler denenmiştir (4,9).
Bu nedenlerle, bu çalışmada YHK ile KA’nın ayırıcı tanısında immünohistokimyasal GLUT-1, COX-2, MMP-19 ve p53 belirteçleri araştırmak amaçlanmıştır.
Yöntemler
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı’nın arşiv kayıtlarından 2001-2011 tarihleri arasında YHK ve KA tanısı almış olgular tespit edildi. Etik kurul onayı Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmaları Etik Kurul’dan alındı (karar no 2012-01/32). Bu olgulara ait %10’luk formaldehit solüsyonu ile tespit edilmiş ve rutin doku takibi ile hazırlanmış parafin bloklar ve bu bloklardan elde edilmiş hematoksilen-eozin boyalı kesitler patoloji arşivinden çıkarılıp retrospektif olarak incelendi. Çalışmamıza 105 YHK, 51 KA olgusu olmak üzere toplam 156 olgu dahil edildi. Bu parafin bloklardan Poly-L-Lysine ile kaplı lamlara 2,5 μm kalınlığında kesitler alındı. Seçilen kesitlere avidin-biyotin peroksidaz immünohistokimyasal yöntemi ile GLUT-1 (Lab Vision Medikal, Mouse Monoclonal Antibody, Clone SPM498, 7,0 mL kullanıma hazır form), MMP-19 (Santa Cruz rabbit policlonal antibody, 1: 50 dilüsyon oranında), COX-2 (Biocare, rabbit Monoclonal Antibody, Clone, SP21 6,0 mL kullanıma hazır form), ve p53 (Leica, Mouse Monoclonal antibody, clone DO-7, 6,0 mL kullanıma hazır form) antikorları uygulandı. Ayrıca seçilen kesitlerde histokimyasal yöntem ile Elastik-van Gieson (EVG) (Biostain, Code: RRSK 40/100) uygulandı. GLUT-1 için membranöz boyanma, COX-2 ve MMP-19 için de sitoplazmik boyanma, p53 için nükleer boyanma pozitif olarak değerlendirildi. Ayrıca her bir immünohistokimyasal boya için eksternal kontrol preparatları hazırlandı. GLUT-1, COX-2 ve p53 için değerlendirmede boyanma yoğunlukları ve boyanan alanın yüzdeleri esas alınarak skorlama yapıldı (10). Buna göre boyanma yoğunlukları, negatif (boyanma yok), 1+ (zayıf boyanma), 2+ (orta boyanma), 3+ (kuvvetli boyanma) şeklinde değerlendirildi. Boyanan alanın yüzdeleri ise, 0 olduğunda 0, <%25 olduğunda 1, %25-50 olduğunda 2, >%50 olduğunda 3 olarak skorlandı. Boyanma yoğunluğunun skoru ile boyanan alanın yüzde değerinden elde edilen skor çarpılarak olguya ait son skor elde edildi. Buna göre de, skor (0) negatif, skor (1-3) düşük, skor (4-6); orta, skor (7-9); yüksek ekspresyon olarak değerlendirildi. (Tablo 1). Elde edilen değerlere göre istatistiksel veriler için tekrar negatif ise (0), düşük ise (1), orta ise (2), yüksek ise (3) sayısal değerleri verilerek kullanılan her antikor için olgular istatistiksel incelemeye alındı. İmmünoreaktivitelere göre skorlama yöntemi Tablo 1’de gösterildi.
MMP-19 ve EVG için değerlendirme boyanma yok (0), boyanma var (1) olarak yapıldı.
İstatistiksel Analiz
Veriler SPSS 22.0 (SPSS Inc, Chicago, II, America) paket programı ile analiz edildi. Çalışmada 4 farklı immünohistokimyasal boya, 1 histokimyasal boya kullanıldı. KA ile squamous cell carcinoma ayırımında boyaların anlamlı bir fark oluşturup oluşturmadığı test edildi. Verilerin değerlendirilmesinde ki-kare testi kullanıldı. Sonuçlar %95 güven aralığında değerlendirilerek p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Bulgular
Toplam 156 olgu tespit edildi. 105 olgu (%67,3) YHK, 51 olgu (%32,7) KA ve 39 (%25) olgu kadın, 117 (%75) olgu erkekti. YHK olgularının 18’i kadın, 87’si erkekti. KA olgularının 21’i kadın, 30’u erkekti. YHK olgularında en genç hasta 26, en yaşlı hasta 95, KA olgularında en genç hasta 27, en yaşlı hasta 89 yaşındaydı. Kadınların genel yaş ortalaması 65,56±15,52, erkeklerin genel yaş ortalaması 63,96±14,43’tür. Çalışmaya alınan hasta grubunun 10 yıllık süreç içerisinde yıllara göre dağılımında 29 olgu ile en çok 2011’e aittir. Alt dudak lezyonların en çok lokalize olduğu yerdi (Resim 1). Tüm lezyonların en büyük çapı 9 cm, en küçük çapı 0,1 cm’di. Ortalama çap 1,5 cm’dir. Standart sapma 1,3’dür. YHK’ya ait lezyonlarda en büyük çap 9 cm, en küçük çap 0,1 cm,
ortalama çap 1,74 cm ve standart sapma 1,52’dir. KA’ya ait lezyonlarda en büyük çap 3,5 cm, en küçük çap 0,1 cm, ortalama çap 1,23 cm ve standart sapma 0,71’dir (Resim 1).
GLUT-1 ekspresyonu: YHK tanısı alan 105 olgudan 88’i (%83,8) GLUT-1 ile pozitif boyanır iken, bunların 24’ü (%28,2) zayıf, 32’si (%30,4) orta, 32’si (%30,4) yüksek derecede ekspresyon gösterdi (Şekil 1). KA tanılı 51 olgudan 45’i (%62,5) pozitif boyanırken, bunların 24’ü zayıf (%37,5), 9’u (%17,6) orta, 12’si (%23,5) yüksek derecede ekspresyon gösterdi (Şekil 1).
GLUT-1 periferde baskın olarak, santralde daha zayıf olacak biçimde membranöz ve sitoplazmik boyandı. Eritrositler her kesitte internal kontrol olarak göz önüne alındı. KA’da %64 bazal paternde %23’ünde de diffüz paternde olacak şekilde bifazik boyanma paterni tespit edildi. İstatistiksel olarak bulgular anlamlıydı (p˂0,05). YHK’da skuamöz kümelerin hem bazal hem de santral kısmında fokal boyanma tespit edildi. KA’da skuamöz kümelerin çevredeki nonkeratinize bazal tabaka boyandı ve santraldeki boyanmayan kısımdan keskin sınırlarla ayrıldığı gözlendi. GLUT-1 ekspresyonu açısından YHK ile KA arasındaki farklılık anlamlıydı (p<0,05). YHK için sensitivite %60, spesifite %58, KA için sensitivite %41, spesifite %39 olarak bulundu.
COX-2 ekspresyonu: YHK tanısı alan 105 olgudan 58’i (%55,2) COX-2 ile pozitif boyanırken, bunların 44’ü (%41,9) zayıf, 14’ü (%13,3) orta derecede ekspresyon gösterdi (Şekil 1). KA tanılı 51 olgudan 23’ü (%45) pozitif boyanırken, bunların 23’si zayıf (%43,1), 1’i (%1,9) orta derecede ekspresyon gösterdi
(Şekil 1).
Çalışmamızda COX-2 sitoplazmik boyanma göstermiştir. İstatistiksel olarak COX-2’nin boyanma oranları dikkate alındığında YHK ve KA arasında anlamlı fark olduğu saptandı (p˂0,05). YHK için sensitivite %13, spesifite %98 ve KA için sensitivite %2, spesifite %86’ydı.
MMP-19 ekspresyonu: YHK tanısı alan 105 olgudan 25’i (%23,8) MMP-19 ile pozitif boyanırken, boyanan 25 (%23,8) olgu zayıf boyandı (Şekil 1). KA tanılı 51 olgudan hiçbiri boyanmadı (Şekil 1). MMP-19 ekspresyonu açısından YHK ile KA arasındaki farklılık anlamlı bulundu (p<0,05). YHK için sensitivite %23,8, spesifite %100 ve KA için sensitivite %0, spesifite %76,1’di.
p53 ekspresyonu: YHK tanısı alan 105 olgunun 47’si (%44,7) p53 ile pozitif boyanırken, bunların 14’ü (%13,3) zayıf, 15’i (%14,2) orta, 18’i (%17,1) yüksek derecede ekspresyon gösterdi. KA tanılı 51 olgunun 18’i (%35,2) pozitif boyanırken, bunların 10’u zayıf (%19,6), 6’sı (%11,7) orta, 2’si (%3,9) yüksek derecede ekspresyon gösterdi. p53 ekspresyonu açısından YHK ile KA arasındaki farklılık anlamlı bulundu (p<0,05). YHK için sensitivite %31, spesifite %84 ve KA için sensitivite %15, spesifite %68’di.
EVG: YHK tanısı alan 105 olgunun 21’i (%20) intratümöral pozitif boyandı (Şekil 1). KA tanılı 51 olgunun 29’u (%56,9) pozitif boyandı (Şekil 1).
EVG ekspresyonu açısından YHK ile KA arasındaki farklılık anlamlı bulundu (p<0,05). YHK için sensitivite %20, spesifite %60 ve KA için sensitivite %39, spesifite %80’di.
Histolojik tiplerine göre YHK ve KA olmak üzere hiç boyanmayan ve zayıf boyananlar bir grup, orta ve kuvvetli boyananlar diğer grup olacak şekilde iki gruba ayrıldı. İlk grup negatif, ikinci grup pozitif olarak kabul edilerek tümörlerin immünohistokimyasal ve histokimyasal boyanma özellikleri istatistiksel olarak incelendi, sonuçlar Tablo 2’de gösterildi.
Tartışma
Deri kanserleri dünyada en sık histolojik tanı alan kanserler arasındadır. Deriyi oluşturan farklı tipteki hücrelerden kaynaklanırlar ve farklı histolojik morfolojilerde karşımıza çıkarlar. Başta DSÖ tarafından yapılan olmak üzere birçok sınıflaması yapılmıştır (1,2). Deri tümörlerinin %90’ını keratinositik tümörler oluşturur. Keratinositik tümörlerin ise %60-70’ini bazal hücreli karsinom, %20-30’unu YHK oluşturur (11). Yaşlılarda gençlerden daha sık izlenir. Çalışmadaki YHK bulunan hastaların yaş ortalaması 64,1 olup literatür ile uyumludur (12). YHK’nın insidansı son yıllarda iki kat artmıştır (13). İnsidansı birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de artmaktadır (14). Çoğu alın, yüz, kulaklar, kafa derisi, ense, el sırtı gibi bölgelerde oluşur (1,11). Çalışmaya dahil edilen hastaların lezyonları en sık bulunduğu bölge alt dudak idi. YHK’da hücresel atipi belirgindir, stromal invazyon vardır ve kendiliğinden gerilemez (1,3). YHK, epidermisten köken alan poligonal şekli yassı hücreli epitelyal hücrelerin inhibitör oluşturduğu kümelerden ve kordonlardan oluşur. Bu hücreler geniş eozinofilik veya amfofilik sitoplazmalar sıklıkla iri, veziküler nükleusa, belirgin eozinofilik nükleolusa sahiptirler. Tümörün diferansiyasyonuna bağlı olarak değişik miktarlarda santral keratinizasyon ve keratin tıkacı bulunur. Ayrıca hücre boyut ve şekilleri de değişkenlik gösterir. Tek hücre keratinizasyonu sıklıkla izlenir. Anaplazi derecesi tümörün derecesini belirlerken kullanılır (14). Çalışmadaki YHK tanısı olan 105 olgunun 18’i (%17,1) iyi, 29’u (%27,6) orta, 58’i (%55,2) kötü diferansiye idi. YHK’lar immünohistokimyasal olarak, kutanöz epitelyal belirteçlerden yüksek moleküler ağırlıklı sitokeratin, involukrin, vimentin, epitelyal membran antijen (EMA) ile pozitif boyanır. Düşük moleküler ağırlıklı sitokeratin negatiftir. P53 ve interselüler adezyon moleküllerine spesifik belirteçlerden E-kadherin pozitiftir (11). p63’de yeni kullanılan belirteçlerdendir (15). İmmünohistokimyasal çalışmalar ve immünoperoksidaz kullanılması YHK’nın az diferansiye veya iğsi hücreli tipinde tanı koyarken bazen yardımcı olur. Hücreler EMA, sitokeratin 5/6 ile pozitif boyanırlar. YHK, bazal hücreli karsinom gibi yüksek moleküler ağırlıklı sitokeratin ile boyanır. İnvolukrin geniş keratinize hücrelerde bulunur. Tümör hücreleri bazal hücreli karsinomun aksine Ber-EP4 veya CD10 eksprese etmezler. Fakat bazı sarkomatoid YHK’lar CD10 eksprese ederken, lizozim, S100 protein, demsin eksprese etmezler. Ayrıca vimentin az diferansiye ve iğsi hücreli varyantında nadir boyanır (13). KA, açık tenli kişilerde, yaşlı bireylerde, güneşe maruz kalan alanlarda gelişen, çoğunlukla hızla büyüyen, soliter, kutanöz benign, kendi kendini sınırlayan ve regrese olan, sık görülen, skuamoproliferatif bir tümöral lezyon olarak bilinir (4). Erkekler de kadınlardan daha sık bulunur ve genellikle 50 yaştan sonra tanı alır, pik yaptığı dönem altıncı dekattır (16). Çalışmamızda olguların 21’i kadın, 30’u erkekti ve yaş ortalaması 64,8’di. Erkeklerde yüz, el ve ön kolda, kadınlarda ise yüz ve bacaklarda daha sık rastlanır (17). Soliter mukozal KA’lar ağız mukozası, konjunktiva, burun mukozası ve genital mukozada tanımlanmıştır. Mukozalarda, özellikle de oral mukozada yerleşik KA’lar klinik olarak daha yavaş seyirli krater tarzı lezyonlar olup aylarca hatta yıllarca devam edebilirler. Oral ve genital mukoza tutulumu, esasen Grzybowski tipi olarak adlandırılan, multipl KA olgularında oldukça sıktır (18). Çalışmamızda olgular arasında mukoza yerleşimi yoktu. KA hızlı büyüyen, ancak spontan olarak iyileşebilen, kubbe şeklinde çökük olan merkezi kısmı keratin ile dolu krater biçiminde sert, infiltre, eritemli veya deri renginde bir lezyondur. Bazı olgularda bu krater ağzından koyu kıvamlı bir materyal çıkışı görülür. Bu yağlı materyal nedeniyle “molluskum sebaseum” isimlendirilmesi ortaya atılmıştır (18). Spontan regresyon eğilimi özelliğinden dolayı KA’ların tümör olup olmadığı şüphesi gelişmiştir. Bu sebeple de KA’ların patogenez ve doğal seyri uzun yıllardır tartışma konusu olmuştur (11). Gen değişikliklerinin diğer kanserlerde olduğu gibi KA gelişiminde de rolü olması olasıdır. KA olgularında siklin-bağımlı kinaz inhibitörü p27 ekspresyonu önemli bir faktör olabilir. Siklin-bağımlı kinaz inhibitörü p27’nin gelişmekte olan KA’larda ekspresyonu bulunmazken, regrese olan olgularda bulunması, bu durumun da bir rolü olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca onkoprotein p53 ekspresyonu ve p53 gen mutasyonunun bazı KA’ların gelişiminde rolü olduğu düşünülmektedir (18). KA’yı YHK’dan mümkün olduğu kadar kesin ve hızlı ayırt etmek gereklidir. Fakat bir takım olgularda iki hastalığı histolojik olarak ayırmada patologlar zorluklar yaşayabilirler. Son zamanlarda dermatolojik arenada KA’yı benign bir hastalık olarak görmekten ziyade YHK’nın bir çeşidi ya da malign olarak kabul etmeye doğru artan bir eğilim vardır (6). KA’nın tedavisi, şüphelenilen tüm lezyonların cerrahi eksizyon ile çıkarılmaları, spontan involüsyon gelişeceği umuduyla gözleme bırakılmaması yönündedir (4). Yapılan bir çalışmada YHK ve KA’ların proliferasyon kinetikleri AgNOR ve Ki-67 ile karşılaştırılmış, sonucunda her iki parametre bu iki antite arasında istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş (p˂0,05). Ancak AgNOR ve Ki-67 parametreleri arasında korelasyon bulunmamıştır (19). Bu çalışmada, YHK belirleyici olarak sensitivitesi ve spesivitesi yüksek olan, YHK ve KA ayırıcı tanısında yardımcı olabileceği literatürde yer almış immünohistokimyasal belirteçler seçildi. Glukoz uptake, glukoz metabolizmasında önemli bir düzenleyici adımdır ve glukoz taşıyıcıları tarafından yönlendirilir ve GLUT-1 birçok insan hücresi tipinde en yaygın glukoz taşıyıcısıdır. Normal deri yassı epitelyum hücrelerinde ekspresyonu düşük olan GLUT-1 meme, kolorektal, endometrium ve over karsinomlarında aşırı eksprese olur (20). Kanser erken tanısında ve prognozu belirlemede önemli bir belirteç olarak kullanılabilir (21). Çalışmamızda GLUT-1, YHK’da kuvvetli ve diffüz eksprese olduğu, KA’da ise daha genel olarak bazal paternde eksprese olduğu saptanmıştır. Çalışmamıza benzer şekilde, Seleit ve ark.’nın (22) çalışmasında epidermisin üzerinde GLUT-1 ekspresyon yüzdesinin, membran-sitoplazmik boyanma paterninin, bazal ve suprabasal immünoreaktivitenin, tümör adaları ve normal epidermisin karşılaştırıldığında, membranöz boyanma paterninin YHK lezyonlarıyla anlamlı şekilde ilişkili olduğunu gösterilmiştir. Abdou ve ark.’nın (20) çalışmalarında ise GLUT-1, tüm YHK olgularında %5 ile %70 arasında değişen, ortalama %32,5 oranında ifade edildiği gösterilmiştir. Altı (%37,5) olguda sitoplazmik ekspresyon, geriye kalan 10 (%62,5) olguda ise membranöz ekspresyon gösterdiği belirtilmektedir. Ekspresyonun, özellikle farklılaşmış tümörlerde yuvaların periferiyle sınırlı kaldığı izlenmiş ve GLUT-1’in sitoplazmik ekspresyonunun, membranöz boyanmaya kıyasla tümör büyüklüğü (median=7 cm) ile anlamlı şekilde ilişkili (20) ve tümör rekürrensi ile GLUT-1 ekspresyonu arasında korelasyon olduğu tespit edilmiştir (21). Çalışmamızda istatistiksel olarak GLUT-1’in YHK’yı KA’dan ayırmada yararlı olduğu görülmüştür (p˂0,05).
Baş ve boyun yerleşimli YHK’da COX-2’nin aşırı ekspresyonu tespit edilmiştir. COX-2 geninin aşırı eksprese olması hücresel adezyonu düzenler, apopitozisi inhibe eder, büyümeyi düzenleyici sinyallerin cevabını değiştirir. Bundan dolayı, COX-2, mitotik aktiviteyi, hücresel adezyonu, immün survelansı, apopitozisi ve anjiyogenezisi etkileyerek tümörün büyümesinde ve yayılmasında önemli rol alır. Epidermal growth facktör reseptör (EGFR) sinyali ve COX-2 aktivitesi premalign ve malign hastalıkların gelişiminde anahtar role sahiptir (23). Çalışmamızdaki boyanma oranlarına benzer şekilde, Marutha ve ark.’nın (24) çalışmasında YHK’nın (n=35) %85,7’sinde ve adenokarsinomanın (n=35) %97,1’inde COX-2 için immünopozitivite görülürken, diğerleri (25,26,27) YHK’de %24-100 arasında değişen oranlar kaydetmiştir. Literatürdeki bu geniş oranlar şaşırtıcı değildir, çünkü “immünopositivite” nin yorumlanmasında hala standardizasyon eksikliği vardır ve bu sonuç çıkarımlarda dikkate alınmalıdır (24). Sano ve ark.’nın (28) çalışmasında COX-2 ekspresyonunun meme, kolon ve gastrik kanserlerde artarken, baş-boyun kanserlerinde aşırı ekspresyonunun spesifik rolünün belirsiz olduğu ve ileri evre oral kanserlerde de kötü prognozla ilişkili olduğu belirtilmektedir. Yine bu çalışmada, sistemik enflamasyon ve oral kanserde COX-2’nin ekspresyonu arasında önemli bir ilişki olduğunu belirlenmiştir (28). Çalışmamızda YHK’da 105 olgudan 25’inde (%23,8) zayıf pozitif boyanma göstermiş ve KA olgularında ise boyanma tespit edilmemiştir.
MMP-19 ekspresyonu ve YHK ile ilişkisine yönelik yayın sayısı çok azdır. Çalışmamızda %23,8 oranında MMP-19 ile pozitif boyanma izlenirken %23,8 oranında da zayıf boyanma izlenmiştir. KA tanılı 51 olgudan hiçbiri boyanma göstermemiştir. MMP-19 normal keratinosit proliferasyonunda pozitif boyanır. KA’larda lezyonun sınırındaki bazal epitelyal hücrelerde yoğun eksprese olur. YHK’da ise %40 oranında eksprese olurken, iyi diferansiye YHK’da, invaziv kanser hücre kümelerinde boyanma olmaz, diferansiyasyon azaldıkça boyanma oranı artar (29). MMP-19 ekspresyonu, özellikle bazal hücrelerin aşırı kalabalıklaşması ve bazal hücre polaritesindeki rahatsızlıkların ortaya çıktığı bölgelerde, aktinik keratoz veya Bowen hastalığı gibi premalign lezyonlarda bazal keratinositlerde fokal olarak saptandığı belirtilmektedir. Malign tümörleri sınırlayan veya kaplayan iyi huylu hiperproliferatif epitelin ise genellikle pozitif olarak izlendiği raporlanmıştır. Ek olarak bazal hücreli karsinomlarda ve YHK’larda bol miktarda p63 ekspresyonu saptanabilmesine rağmen, invazif kanser adalarında MMP-19 proteini bulunmadığı izlenmiştir (30). Bizim MMP-19 sonuçlarımız ve bu literatür bilgilerinden de anlaşıldığı üzere MMP-19 ile YHK ve KA ayırımına yönelik yeni çalışmalara ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Drvar ve ark.’nın (31) çalışmalarında, yaşam boyu ultraviyole (UV) ışığına maruz kalan ya da çocukluğunda üç ya da daha fazla güneş yanığı geçirmiş olan açık derili hastalarda EGFR reseptörleri Ki-67 ve protein p53’ün belirgin şekilde daha yüksek bir ifadesini tespit etmişlerdir. Bu da UV maruziyetinin EGFR, Ki-67 ve protein p53’ün indüksiyona yol açtığını ve sonuç olarak kutanöz YHK’ların gelişmesini kolaylaştırdığını göstermiştir (31). Literatürde hem KA ve hem de YHK’da değişik oranlarda ve değişik dağılım paterninde p53 immünopozitifliği tespit edildiği belirtilmektedir (32). Marinescu ve ark.’nın (33) bir çalışmasında p53, p16 ve Ki-67 immün boyamanın, agresif malign neoplazilerde olduğu gibi, keratinositik intraepitelyal neoplazi lezyonları ile kutanöz YHK ayırımında yararlı olduğu belirtilmektedir. Çalışmamızda, KA olgularında p53 ile boyanma daha az iken YHK olgularında boyanma daha yüksek bulundu. Bu bilgi literatür ile uyumlu olup istatistiksel olarak da p53’ün YHK’yı KA’dan ayırmada yararlı olduğunu göstermektedir (p<0,05).
Çalışmamız EVG histokimyasal boyasının, KA’yı iyi diferansiye YHK’dan ayırt etmede kullanılabileceğini göstermiştir. Ultrastrüktürel olarak elastik materyal, aktive fibroblastlarca sekrete edilen matür elastik doku koru içerir ki bu kolajenin elastik dejenerasyonundan çok fibroblastların aşırı üretiminden kaynaklanmaktadır (28). Dudakta intraepitelyal elastik fibriller hem KA hem de YHK’da tespit edilmiştir. Bu sebeple mukökutanöz bileşkede elastik lif varlığının olup olmamasına göre YHK ile KA ayırıcı tanı kriteri olarak kullanılması yanıltıcı olabilir (34).
Sonuç
İmmünohistokimyasal ve histokimyasal boyama sonuçlarının istatistiksel analizlerinde YHK ve KA için her belirleyicinin ayrı ayrı değerlendirilmesinde elde edilen sonuçlara göre gruplara ait GLUT-1, COX-2, MMP-19, p53 ve EVG ekspresyon değerleri karşılaştırıldığında gruplar arasındaki önemli farklılıkların olduğu bulunmuştur. İmmünomorfolojik olarak GLUT-1 ve p53 YHK ve KA ayrımında yardımcı bir belirteç olarak kullanılabileceği, yine COX-2’nin birçok karsinomda pozitif reaksiyon verirken YHK’de de pozitifliği prognoz açısında önemli bir gösterge olarak karşımıza çıkabileceği görülmüştür. MMP-19, YHK lezyonları ile KA lezyonlarının ayırıcı tanıda kullanılabileceği fakat bu belirteç için daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğu anlaşılmıştır. Histokimyasal olarak EVG ise YHK ve KA ayırımında diğer belirteçler ile birlikte kullanılabilir.
Etik
Etik Kurul Onayı: Cumhuriyet Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan 24.01.2012 tarihli 2012-01/32 sayılı etik kurul onayı alınmıştır.
Hasta Onayı: Retrospektif çalışmadır.
Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu tarafından değerlendirilmiştir.
Yazarlık Katkıları
Konsept: H.H.K.S., H.R.E., Dizayn: H.H.K.S., H.R.E., Veri Toplama veya İşleme: H.H.K.S., Analiz veya Yorumlama: H.H.K.S., Y.B., Literatür Arama: H.H.K.S., Y.B., Yazan: H.H.K.S.
Çıkar Çatışması: Yazarlar tarafından çıkar çatışması bildirilmemiştir.
Finansal Destek: Yazarlar tarafından finansal destek almadıkları bildirilmiştir.