Giriş
Avrupa Birliği Kozmetik Yönetmeliği (The European Union Cosmetics Directive), kozmetik ürün veya kişisel bakım ürününü, temizlik, koku, görünümü değiştirmek, korumak ve iyi durumda tutmak, kötü kokuyu gidermek gibi amaçlarla, vücudun dış kısmı (deri, saçlar, tırnaklar, dudaklar ve dış genital organlar) veya oral kavite (dişler ve mukoz membranlar) ile temas edebilecek şekilde tasarlanmış herhangi bir madde veya karışım olarak tanımlamaktadır (1).
Kozmetik ürünler günlük hayatta sık olarak kullanılmaktadırlar. İçeriklerinde etken maddelerin yanı sıra koruyucular, parfümler gibi çok farklı kimyasallar; fitalatlar ve diğer yumuşatıcılar, bisfenol A, parabenler, benzofenonlar (ultraviyole filtresi), polisiklikmiskler, triklosan (antimikrobiyal), dioksan, organik çözücüler, pigmentler, formaldehit, ağır metaller, koruyucular ve etkinliği ve etki süresini artıracak diğer katkılar vardır (2-5). Çalışmalar kozmetiklerin çevresel kimyasallara en önemli maruziyet kaynaklarından biri olduğunu ortaya koymaktadır (6).
Çoğu kozmetik ürün deriye uygulanır, ancak içerikleri deri bariyerini geçerek sistemik dolaşıma karışabilir. Mukozalara temas, ağız yoluyla alım veya inhalasyonla da sistemik maruziyet gelişebilir (7).
Kozmetiklerin kullanımı, artmış fenol [benzophenone-3 (8,9), parabenler (8,10-13) ve triklosan (13)], dietil fitalat (8,10,11,14-17) ve trifenil fosfat (18) maruziyeti ile ilişkilendirilmiştir. Bu moleküllerin bir kısmı ile endokrinolojik etkiler bildirilmiştir; örneğin parabenler, triklosan, 17 benzofenon deriveleri ile östrojenik etkiler (19-23), polisiklik miskler ile anti-östrojenik etki (22), triklosan ile tiroid hormonlarında baskılanma (23,24), fitalatlar ile hayvan deneylerinde fetal testiküler testosteron üretiminde azalma (25) olduğu saptanmıştır. Kadınlarda artmış triklosan maruziyeti ile fekunditede azalma, fitalat maruziyeti ile ise fekunditede artma gözlendiği de bildirilmiştir (26). Ayrıca bu ürünlerde bulunabilen civa ve kadmiyum gibi ağır metaller nörotoksisiteye de yol açabilir (27-30).
Kadınlarda kozmetik kullanımı erkeklere göre çok daha sıktır (31). Gebelikte, embriyo ve fetüsün gelişme döneminde, bu ürünlerin kullanımına bağlı etkilenme daha yoğun olarak görülebilmektedir.
Gebelikte kozmetik ürünlere maruziyet ve kozmetik ürünlerin içerikleri ile olası etkilenmelere yönelik değerlendirmelerinin daha doğru olarak yapılabilmesi için, gebelikte kozmetik ve kişisel bakım ürünü kullanım sıklığının doğru olarak ortaya konması ve çalışmaların buna göre planlanması gerekmektedir. Ancak bu konuda yapılmış çalışmaların sayısı oldukça azdır ve bilgimize göre ülkemizde daha önce böyle bir çalışma yapılmamıştır (32-34). Çalışmalar daha çok özel bazı kimyasalları içeren ürünlerin kullanımına, kullanım sonrası vücuttaki seviyelerine ve olası etkilerine odaklanmıştır (11,17,35,36). Gebelikte kozmetiklerin kullanım sıklıklarına dair bilginin ortaya konulması, gelecekte kozmetiklerin riskli olma olasılığı bulunan içeriklerine dair maruziyet çalışmalarının daha doğru olarak planlanabilmesine imkan tanıyacaktır.
Bu çalışmanın amacı bir üniversite hastanesi kadın hastalıkları ve doğum polikliniğinde takip edilen gebelerin kişisel bakım ürünü ve kozmetik kullanım sıklığını ortaya koymaktır. İkincil olarak eğitim düzeyi, meslek, yaş ve deri tiplerine göre kozmetik kullanım sıklıklarının karşılaştırılması planlanmıştır.
Yöntemler
Bu çalışma kesitsel, tanımlayıcı nitelikte bir araştırmadır. Eylül 2015 - Haziran 2016 tarihleri arasında, bir üniversite hastanesi kadın hastalıkları ve doğum polikliniğinde takip edilen gebe olgular araştırmacılar tarafından hazırlanan bir anket formu üzerinden değerlendirilmiştir.
Anketi doldurmayı kabul eden, 18 yaş üstü ve gebelik sürecinde kozmetik kullanımının daha doğru değerlendirilebilmesi için en az 20 haftalık gebeliği olan olgular çalışmaya alınmıştır.
Anket formunda katılımcıların sosyodemografik özellikleri, kişisel bakım ürünü ve kozmetik kullanım sıklığı sorgulanmıştır. Kozmetik ve kişisel bakım ürünleri 26 ayrı kategoride değerlendirilmiştir. Fitzpatrick deri tipi doğru değerlendirme için; derinin yapısı, güneş maruziyetine olan tepkisi ve bronzlaşma alışkanlıkları sorgulanarak belirlenmiştir (37). Anket formları poliklinik hekimlerinin gözetimi altında katılımcılar tarafından doldurulmuştur.
Elde edilen verilerin istatistiksel analizi bilgisayar ortamında SPSS 22.0 paket programı kullanılarak yapılmıştır. Veriler sayı, yüzde (%) ve aritmetik ortalama ± standart sapma kullanılarak tanımlanmıştır. Yaş, eğitim durumu, meslek gibi demografik değişkenler ve deri tipi ile kozmetik kullanımı arası ilişki ki kare testi kullanılarak değerlendirilmiştir. P<0,05 anlamlı olarak kabul edilmiştir.
Bulgular
Yaşları 18 ile 45 arasında değişen (ortalama yaş 31,01±5,83), toplam 179 gebe olgu çalışmamıza alındı. Katılımcıların %83,2’si ev hanımı idi. %62,6’sı ilkokul mezunu, %19’u lise mezunu, %15,6’sı üniversite mezunuydu. Gebelik haftaları 20 ile 39 arasında değişmekte idi (ortalama 28,64±5,88). %11,7’si sigara, %6,7’si alkol kullanmaktaydı. %74,3’ünün bilinen bir sağlık sorunu yoktu. %76,5’inin deri ile ilgili herhangi bir şikayeti yoktu. En sık gözlenen Fitzpatrick deri tipi; tip 3 (%61,5), sonrasında eşit sıklıkta 2 ve 4 idi (%19). Kullanılmakta olan kozmetik ürünler Tablo 1’de sayı ve % olarak verilmiştir. Tablo 1’de de görüldüğü gibi çalışmamız sonucunda diş macunu, şampuan ve sabun gibi hijyenik malzemelerden sonra, en yüksek oranda kullanılan ürünler sırasıyla el kremi, ıslak mendil, duş jeli, saç kremi ve nemlendiriciler olarak saptanmıştır.
Kozmetik ürün kullanım sıklıkları; eğitim, meslek, yaş ve deri tipine göre de karşılaştırıldı. İlkokul mezunlarında saç boyası, pudra ve fondöten kullanımı, üniversite mezunlarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek saptandı (sırasıyla p değerleri 0,044, 0,011, 0,033). Diğer kozmetik ürünlerin kullanımında ise eğitim seviyesine göre anlamlı bir fark saptanmadı. Meslek ile kozmetik ürün kullanımı arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Yaşa göre 18-30 ve 31-45 olarak iki gruba ayrılarak değerlendirildiğinde ise sadece el kremi, ruj ve göz makyaj ürünleri kullanımı genç yaş grubunda, ileri yaşa göre anlamlı derecede daha yüksek bulundu (sırasıyla p değerleri 0,028, 0,043, 0,003). Deri tipi açık olanlarda güneş koruyucu ürün kullanımı, koyu olanlara göre anlamlı derecede daha yüksek bulundu; pudra, oje ve aseton kullanımı da benzer şekilde anlamlı derecede yüksek bulundu (sırasıyla p değerleri 0,025, 0,048, 0,013, 0,021).
Tartışma
Kişisel bakım ürünleri ve kozmetikler, güvenilirlikleri tam olarak bilinmeyen çeşitli kimyasal içerikleri olan maddelerdir. Gebelikte kullanımlarının güvenilirliğini gösteren yeterli çalışma yoktur. Gebelik döneminde kozmetik kullanımına yönelik yapılan çalışmalar daha çok katılımcıların ankete katılmadan önceki 24-48 saatte belirli ürünleri kullanıp kullanmadıklarını sorgulamaya ve katılımcıların idrarında o kozmetiğin kullanımına bağlı saptanabilecek molekülün (fitalat) seviyesini belirlemeye dayanmaktadır (11,16,17,35,36,38). Bu sadece sorgulanmış olan ürünlerden etkilenme durumunu göstermekte ve günlük olarak kullanılmayan ürünlerde oje, aseton ya da saç ürünleri gibi, gerçek oranı yansıtmayabilmektedir. Biz çalışmamızda olguların gebelik süresi boyunca çalışmaya alındıkları zamana kadar kozmetik ürünleri kullanıp kullanmadıklarını ve ne kadar sıklıkta kullandıklarını değerlendirdik.
Kozmetik kullanım alışkanlıkları kültürel yapı, eğitim seviyesi, mesleki faktörler ve deri tipinden etkilenebilmektedir. Bu nedenle farklı toplumlarda yapılmış çalışmalar arası direk karşılaştırma yapmak çok doğru sonuçlar vermeyebilir. Ülkemizde kadınlarda kozmetik kullanma sıklığını değerlendiren bir çalışma bilgimize göre olmadığı için verilerimiz, diğer ülkelerde yapılmış çalışma verileriyle karşılaştırılmıştır. Avrupa da kişisel bakım ürünü kullanımının değerlendirildiği Manová ve ark.’nın (31) çalışması; bizim çalışma grubumuzla benzer olduğu için verilerimizi bu çalışma bulgularıyla karşılaştırmayı uygun gördük. Bu çalışmada da en yüksek görülen deri tipi, çalışmamızda olduğu gibi sırasıyla 3 ve 2 idi (%56,2 ve %22,0) ve katılımcıların %60,1’i lise mezunu, %28,4’ü üniversite mezunuydu. Toplam 1,196 kişinin kozmetik kullanım alışkanlıklarının değerlendirildiği bu çalışmanın, bizim çalışma grubumuzla benzer olan doğurganlık çağındaki 455 kişilik 18-42 yaş kadın grubu ile verilerimizi karşılaştırdık. Bu çalışmada %80 oranında en az günde bir kez yüz kremi kullanımı, %50 oranında el kremi ve vücut losyonu kullanımı vardı. Katılımcıların %50’si dudak bakım ürünleri kullandığını, %20’si en az günde bir kez lipstick kullanımları olduğunu ifade ediyordu. %30 oranında en az günde bir kez fondöten kullanımı, %30-40 oranında göz makyaj ürünleri kullanımı vardı. Yaz aylarında %95,6, kış aylarında ise %85,3 oranında güneş koruyucu ürün kullanımı saptanmıştı. Manová ve ark.’nın (31) çalışmasında ayrıca eğitim seviyesi ile vücut losyonu ve el kremi kullanımının azaldığı, güneş koruyucu kullanımının ise arttığı; açık deri tipi olanlarda da kozmetik kullanımının daha yoğun olduğu ortaya konmuştur. Bizim çalışmamızda da açık deri tipi olanlarda başta güneşten koruyucu ürünler olmak üzere pudra, oje ve aseton kullanımı, koyu deri tipi olanlara göre anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur. Eğitim seviyesi açısından değerlendirildiğinde ise sadece saç boyası, pudra ve göz makyaj ürünleri kullanımı ilkokul mezunlarında üniversite mezunlarına göre anlamlı derecede daha yüksek bulunmuştur. Çalışmamızda genele bakıldığında gebelik dönemindeki kozmetik kullanım sıklıkları, bu çalışmada elde edilen verilere göre oldukça düşük bulunmuştur. Bu da gebelik döneminde kadınların kozmetik kullanımlarını mümkün olduğunca sınırlamaya çalıştıklarını düşündürmektedir.
Gebelik dönemindeki kadınlarda kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinin kullanımını değerlendiren çok az çalışma vardır (11,16,17,32-36,38). Bu çalışmalardaki sonuçlar da büyük farklılıklar göstermektedir. Çalışmalardaki düşük olgu sayıları ve farklı metodolojiler nedeniyle sonuçları genelleştirmek mümkün olamamaktadır. Önceki çalışmaların olguları gebeliğin farklı dönemlerinde değerlendirmiş olmaları ve sorgulanan kozmetik ürünlerin farklı sınıflandırılmış olması da kozmetik kullanım sıklıklarını karşılaştırmayı zorlaştırmaktadır.
Bu konuda yapılmış en kapsamlı değerlendirmelerden bir tanesi Lang ve ark.’nın (33) yaptıkları çalışmadır. Bu çalışmada Kanada’da 80 gebe kadın üzerinde kişisel bakım ürün kullanımı sıklığı, gebelikte altı farklı zaman diliminde ve postpartum dönemde değerlendirilmiştir. Bu çalışmada da benzer sonuçlar elde edilmiş olup gebelik ilerledikçe kozmetik ve saç bakım ürünü kullanımının azaldığı, bunun postpartum periyotta daha da düştüğü, genel hijyen ve deri bakım ürünleri kullanımının ise genel olarak sabit kaldığı gösterilmiştir. Lang ve ark.’nın (33) çalışmasında tırnak cilası, oje, aseton, parfüm ve parfümlü ürün kullanımı çok düşük oranlarda çıkmıştır. Katılımcıların sadece %7’si sık olarak tırnak cilası kullanımını ifade etmiş, %30’u nadiren kullandıklarını belirtmiştir.
Gebelikte kullanılan kişisel bakım ürünü ve kozmetik sıklıklarını maruziyet çalışmaları açısından değerlendirirken, eşzamanlı birlikte kullanılan ürünler ve toplam maruziyet açısından da değerlendirmek gerekir. Örneğin erken gebelikte Lang ve ark.’nın (33) çalışmasında yüz losyonu ve vücut losyonu kullanımının bir arada olarak yüksek oranda olduğu gösterilmiştir. Bu da bu losyonlardaki ortak içeriklere daha yüksek oranda maruziyet olabileceğini düşündürmektedir.
Bizim çalışmamızda genel olarak önceki çalışma verilerine oranla oldukça düşük kozmetik ve kişisel bakım ürünleri kullanım oranları saptanmıştır. Çalışmamızda en yüksek oranda kullanıldığı belirtilen ürünler şampuan, sabun ve diş macunu olarak saptanmıştır. Deride kalan kozmetik ürünlerin kullanım oranlarına bakıldığında en çok kullanılan ürünlerin sırasıyla el kremi, nemlendirici, yüz kremi ve makyaj ürünleri olduğu görülmüştür. Karşılaştırma yaptığımız çalışmaların ve çalışmamızın verileri Tablo 2’de özetlenmiştir.
Çalışmamızın kısıtlılıkları; çalışmamız kesitsel bir çalışma olduğu için bütün gebelik süreci boyunca kozmetik kullanımını tam olarak yansıtmamaktadır. Bu nedenle daha doğru sonuçların elde edilebilmesi için çok daha fazla katılımcının olduğu, gebelik boyunca kozmetik kullanımının takip edilebildiği daha geniş olgu serilerinin yapılması gerekmektedir.
Çalışmamızın ana kısıtlayıcı noktalarından bir diğeri de; bir üniversite hastanesi kadın hastalıkları ve doğum polikliniğinde takip edilen gebeler çalışmaya alındığı için ve anket doldurmayı kabul edenler arasında çalışma yapıldığı için katılımcıların topluma göre daha yüksek sosyokültürel seviyeye sahip olma eğiliminde olma olasılığıdır. Eğitim seviyesi arttıkça çevresel kimyasalların olası tehlikelerine dair bilgi de artmakta ve bu da davranışlara yansımaktadır (34). Çalışmaya zaman ayıracak hassasiyeti de gösterdikleri için, çalışma grubumuz topluma göre sağlık konusunda daha dikkatli ve kozmetik kullanımı konusunda daha hassas olabilirler.
Çalışmamızın verileri anket sonuçlarına dayanmaktadır. Katılımcıların gebelik dönemindeki davranışlarını tam olarak yansıtmayabilir. Anketlerde hastalara özel bir kozmetik ürün kullanımının sorulması, o ürünün zararlı olabileceği ve gebelikte kullanmaması gerektiğini düşündüreceği için gerçek orandan daha düşük cevapların verilmesine neden olmuş olabilir.
Bilgimize göre gebelikte kozmetik kullanımı üzerine tavsiye veren bir bilimsel yayın bulunmamaktadır. Ürünler genel olarak marketlerde ve eczanelerde satıldığı için tavsiye ve bilgilendirme daha çok ürünü satan kişiler tarafından yapılmaktadır. Gebelik döneminde endokrin etkilenme yaratabilecek kozmetik ürünlerin kullanımının önlenmesi ya da farkındalığın artırılmasının sağlanabilmesi için öncelikle sağlıkçıların (kadın hastalıkları ve doğum uzmanları, aile hekimleri, ebeler ve eczacılar) bu konuda bilgilendirilmesi gerekmektedir. Hekimler kişisel bakım ürünü ve kozmetiklerin gebelikte olası zararlı etkileri ve güvenliği konusunda bilgi sahibi olmalı ve toplumu bilgilendirmede etkin rol almalıdır. Bu amaçla doğru bilgilerin elde edilebilmesi de ancak doğru planlanmış, geniş kapsamlı çalışmaların yapılmasıyla mümkün olacaktır.
Sonuç
Çalışmamız, gebelik döneminde hangi kişisel bakım ürünü ve kozmetik kullanımının daha sık olduğunu ortaya koymaktadır. Bu da maruziyet çalışmalarının daha etkin olarak planlanmasına olanak sağlayacaktır. Daha önce ülkemizde yapılmış böyle bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma ülkemizde yapılan ilk çalışmadır. Katılımcı sayısının artırılması ve kozmetik kullanımının bütün gebelik süresince irdelenmesi ile daha doğru sonuçlar elde edilebilecektir. Bu makalenin gebelerde kozmetik kullanımına bağlı gelişebilecek maruziyet çalışmalarının planlanmasında, bir ön çalışma olarak faydalı olabileceği kanaatindeyiz.
Etik
Etik Kurul Onayı: Etik kurul onayı bulunmamaktadır.
Hasta Onayı: Hasta onamı alınmıştır.
Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu tarafından değerlendirilmiştir.
Yazarlık Katkıları
Konsept: Deniz Aksu Arıca, Dizayn: Deniz Aksu Arıca, Veri Toplama veya İşleme: Deniz Aksu Arıca, Leyla Baykal Selçuk, Turhan Aran, Elif Ateş, Analiz veya Yorumlama: Deniz Aksu Arıca, Savaş Yaylı, Sevgi Bahadır, Literatür Arama: Deniz Aksu Arıca, Yazan: Deniz Aksu Arıca.
Çıkar Çatışması: Yazarlar tarafından çıkar çatışması bildirilmemiştir.
Finansal Destek: Yazarlar tarafından finansal destek almadıkları bildirilmiştir.